29 Ekim 2009 Perşembe

Yağmur...

yağmur yağacak gibi ama yağmıyor... bu yaylamsı havayı çok seviyorum...keyif çatmak mı bilmiyorum.belki de keyif sürmektir onun doğru kullanımı...adı her neyse,insanlar onu nasıl tanımlamak istemişlerse bilmiyorum işte,onu yaptım bu sabah.yani az önce...gazetemi okudum,kahvemi içtim,sigaraya meyledip;vazgeçtim.kahve fincanını ters çevirip,gazetemi okurken soğumasını bekledim,soğudu,kendi kendimin falına baktım.telve şekillerini görmek istediklerime benzettim,mutlu oldum.benzemiyorlardı ama,ne istersen o olur ya hani, görmek istediklerim oldular.yağmuru beklerken,zaman güzel geçiyor.mutlu olmaya zorlayan bi ortam oluşuyor...mutlu olmak için,kendimi buna zorladığım dönemlerde,sevdiğim şeyleri düşünürüm,sevdiğim insanları.(şebnem'in bi şarkısında bu cümle geçer,gördüğüm ve görmediğim yerleri... diye de devam eder.şebnem demişken,albümü ekim 2.hafta çıkacak deniliyordu,çıkmadı.ona da ayrı bozuldum,üzüldüm...)sevdiğim insanlar,onları neden sevdiğim,paylaştıklarımız film şeridi olur akar gözümün önünden,ama film seyrederken,şu sahne çok güzelmiş,bi daha izleyeyim dersin de,bunları bi daha yaşama şansın yoktur... bu noktada, o çok sevdiğim cümle geliyor aklıma.nerde gördüm,okudum bilmiyorum. ama her hatırlayışımda motive eder,''kalk yerinden'' mesajını zihnime iletir... ''ot değilsin,yeniden bitemezsin...'' ve ingilizcesi daha bi keskin gelen cümle:''use ur head!''
peki,deyip başımı öne eğip,itaat moduna geçerim bu cümleleri anımsadığımda.
bunlar,aynı zamanda,geçmişi olmayanlara dahil etmek ister seni.alt cümleleri: ''geçmişin tortularını at,içmen gereken yararlı kısmını sindirdin zaten...'' de der...
ama bunun farkında olmak zor.
kendi kendine, ''yeniden bitemezsin'' demek zor. çünkü, farkındalık zor. bulunduğun durumların,anların içinde kaybolup,gerçeği farketmezsin ve alışkanlıklarında boğulursun.yaşanılanların farkına vardığındaysa, her zaman treni yakalama şansın olmaz.
neyin,ne kadar farkındayım? diye sormak bilinci açık insana mahsus.
kendi kendime böyle cümleler yöneltmeyi becerebiliyorum ama, bilincimi açmayı beceremiyorum... yağmur haala yağmadı... yağmur yağarsa açılır mı ki?
yağmur yağsa,bisikletimi kapsam...
hayır, başka bir şey yapayım.
mesela yağmur yağarken yapılacaklar listesi yapıp uygulayabilirim:) bilincimi açar mı bilmem,rahatlatacağı kesin.
rahatlatması gerekiyor çünkü, yazımı buraya kadar okumuş olan,sabrına saygı değen insanların da anladıkları gibi, ruhumun arka camında:''beni yıka'' yazıyor.
neyse,ben tek derdi yağmurda ne yapacağını bilmek olmayan ama tek derdi buymuş gibi davranmak isteyen, minik olmasa da kendine minik kız demek isteyen ''minik kız'', ''yağmurda yapılacaklar'' listemi yapayım.


  • sabah uyandığında yağmur yağıyorsa,al kupanı çık balkona.yağmuru izle biraz.simit-çay-yağmur üçlüsü de padişah kahvaltısı benim için. her zaman bir araya gelemeyen ender üçlü. bu mutlu eder beni.
  • yağmur öğlen yağmaya başladıysa, seçkin'i(dost-kardeş grubundan) ara (sadece onunla bu şekilde konuşmaktan hoşlandığın şiveyle) :nabün lan? hadi kalk,dilberler'e gidelim.bisiklet falan süreriz,sonra ben senin fotoğraflarını falan çekerim,hı? demek. ve seçkin'in olası tepkisi: ''yav hüseyin,işin mi yok olum bu yağmurda,otur evinde...''bıdı bıdılarından sonra, bi şekilde ikna edilip dilberler tarafına götürülmesi. büyük ihtimal gelmeyecektir, ziyapaşa taraflarında minik bi kahve evi tarzı yere götürülmesi.sonra da akşama kadar devlet meseleleri+aşk meşk meselelerinin+hayallerin harmanlandığı bi sohbet :) bu da beni mutlu eder. 
  • emoşumu arayıp(kankim olur kendileri),:kenk,hadi bize gel,yağmur yağacak film izleyelim, mısır da patlatırız(a) demek,kenkoşla oturup,filmdeki güzel kızı çekiştire çekiştire filmi izlemek.filmi izlerken, cem'e saçma sapan mesajlar atıp,gıcık etmek,sinrini bozmak... bu da beni mutlu eder..:)
  • tek başıma,en güzel anımın gerçekleşmiş olduğu yere gidip,o gün olduğu gibi,yine yağmur altında,bu sefer tek başıma, durup o anı tekrar yaşamaya çalışmak...
  • istanbul'daysam,boğaza nazır bi bankta oturup, ''her gün bu kadar güzel mi deniz, bu gökyüzü, bi iş var'' diye,boğaz'a içimden şiirler,şarkılar düzmek... kulaklığımı takıp, şebnem'den yağmurlar'ı,teo'dan istanbul'da sonbahar'ı, sezen'den istanbul istanbul olalı'yı, norah jones'dan rain'i,john lennon'dan imagine'ı dinlemek,ardından nargile keyfi... bu da mutlu eder beni.
  • serap+rakı+balık+beyoğlu, apo da varsa, ney'in büyülü sesi... bu da mutlu eder beni...
  • sevdiğim bi insanla,, düş sokağı'ndan şarkılar söyleyip, amsterdam'ın düş gibi sokaklarında dolaşmak...eğer çok şey istemiyorsam, (bunu yalnız da yapabilirim) amsterdam'da eski bi evde, mumlarımı yakıp yemeğimi yerken,yağmuru izlemek...
  • kışın,sahilde kimsecikler yokken,gitarımı kapıp, pek de beceremediğim halde,bir şeyler çalıp,mırıldanmak, denize içimi dökmek... dalgaların cevap vermesi...arkadan bi dostun gelip,üşüyen bedenimi ısıtacak bir şeyler vermesi... (eli boş olmasın tabii, bi viski,ya da olmadı, kahve falan...)

aklıma geldikçe uzar bu liste...
bu arada, Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun...10 yıl sonra da bu cümleyi kurabilmek dileğiyle, şimdilik kaçtım.^^

26 Ekim 2009 Pazartesi

başın öne eğilmesin bebişim...

muhabbet kuşlarını, çoğu kuşu olduğu gibi çok severim:)
yakın zamanda 4 tane vardı evde. şimdi içlerinden biri kaçtı ve 3tane kaldı:( iyi ki baboşum( o nasıl isim canım öyle,baboş falan.ehe:D dediğinizi duyar gibiyim:D eve geldiğinde babacım,babacık gibi bir şeyler söylüyordu. o da bize kaçıp gelmişti:) bu yüzden ismi baboş :) apayrı severim onu,çoğu insandan daha çok.hani ver yemini-suyunu,senden iyisi yok:)) ne zaman ısıracağını da biliyorsun,arkandan vurma şansı yok,hatta odamda uçmasına izin verdiğimde,gözlerimi kapatıp uyumaya çalışırken yanıma konup o da uyurdu, huzur veren cinsten bi yaratık,sevilesi.:) neyse,anlatacağım şey bu değildi.:) evden kaçan kuşun, bi eşi vardı.şu an depresyonda...
eskiden susmayan,başımı ağrıtan kuş,şimdi süklüm püklüm,konuşturmaya çalıştırdığım halde sesi çıkmıyor:(
yemini falan yiyor mu takip etmiyorum ama, pek bi üzgün tipli bu ara :o
sonra rahat durmadım tabii, bak işte... milletin karısı ölüyor 3gün sonra başkasıyla evleniyor,(bkz: Adnan Bey.Selçuk Yöntem'i kayıtsız şartsız severim ama Adnan Bey'i çok sevmem...)5dk senle çıkayım,5dk da onla çıkayım modunda; bi de şu minicik beyniyle ünlü,beyni adına deyimler söylenmiş kuşcağız, eşi kaçtı ve büyük ihtimalle kedilerce hunharca katledildi diye,zırlayabilse zırlayacak:o yani; kuş kadar olamıyorlar...
kıyamam yahu...tipini sevsinler...:o

bu benim kuşumun resmi değil,ama ona çok benziyor...
şu dokunsam ağlayacak moduna bittim..çok sevimli...:o

24 Ekim 2009 Cumartesi

rüya..

rüyamda, birileri ''ölüm bi nehrin dibinde saklanıyor,yakında bulunacak,az kaldı...'' diyor,
ardından sıkı çam ağaçları altında,annemin kefenlenmemiş ve morarmış,yatar halde bulunan cansız bedeni,
en yakın erkek arkadaşımın uuupuzun sapsarı saçlı hali,cinsiyetini değiştirdiğini söylemesi,
vapur gibi bir şeye binişimiz ve beni bir botla denize atıp geri bindirmeleri,
tekrar o sıkı çam ağaçları altında durmam ve ayağa kalkıp oturduğum sandalyeyi parçalamam,kendimi yerden yere atmam...
yanımda oturan abiminse,''otur.'' demesi.
bilinçaltıma inmeyin bence.güzel değil orası.

18 Ekim 2009 Pazar

kafi maag.

güne kahveyle başladım,ağzım kuru.zihnim açık. . . :)

 ***

 


***


12 Ekim 2009 Pazartesi

Morgan

Müziğin güzelliği budur; kimse onu sizden alamaz. Beyinde ve kalptedir.
içinden alamayacakları ve dokunamayacakları şeyler...
şey gibi... umut.
ama umut tehlikelidir.
bir insanı deli edebilir.bu fikre alışsan iyi olur...(esaretin bedeli-morgan freeman)
ve eğer alışmak istemezsen, sahneyi ve oyunu sen seçip yazarsın.
Allen Green.Seninki gibi bir hayatı ister miydim bilmiyorum.bunun üzerinde düşünmeye değer aslında...
yaşanıldığı sanılan hayatlara göz attığımda, umudu iten ve daha sonra kucaklayan bir insan profiline bürünmek eğlenceli olurdu.
...
bunun için,önce kendi profilimi çizmeliyim ki değiştirmek istediğimde karşılığında verebileceğim birşeyler olsun...
test çözmeye devam edeyim...
tıpkı filmi izlerken yaptığım gibi.
Türkçe testi, ilk konu. edebiyat da olabilir, bilmiyorum.
Allen Green.
Burcu İyin.

(-n ler yarım uyak :p)

bu da morgan freeman'ın başka bi filminden...

 

kedi kakasından yapılan ve çok pahalı olan bu kahvenin kutusunun içinde onların külleri var.
aradaki kağıtsa, the bücket list.
(şimdi ya da asla filminden)


daha önce söyledim mi bilmiyorum.morgan freeman'ın dedem ya da babam olmasını çok isterdim. bi hollywood yıldızı olarak değil tabii.canlandırdığı karakterlerde genellikle benzer kişiliklerde ama farklı rollerde karşımıza çıkıyor. onun kişiliğini ve bilge ifadesini seviyorum.



 Morgan Freeman filmleri: (burası tamamen copy-paste:) )


10 Ekim 2009 Cumartesi

hıp hızlı. hıphızlı.hıııpızlı.

benim bütün rüyalarım seninle... her sabah, uyanırsın,benimle... sen beni hatırlarsın, şarkılar yazardı dersin.. seneler sonra yine..aklında öyle kalsın...
sevenin yolu açık olsun,sevgilim. biz;aşkı,aşktan daha çok sevdik sevgilim.. uzun sahiller boyunca, yürüsem sessiz usulca... sığınacağım liman yok,sevgilim senden başka...
benim bütün rüyalarım seninle...
ah unutmak.. ne yalan kelime.. sen beni hatırlarsın:) şarkılar yazardı dersin.. aklında öyle kalsın . . .

ben ne sahiller dolaştım..
denizler,fırtınalarda...
ve bir sahile ulaştım... kimse yok benden başka.. . .
benim bütün rüyalarım,seninle. her sabah uyanırsın,benimle. sen beni hatırlarsın, bi gitar sesi duyarsın.. aklında öyle kalsııınnn....
*
bu şarkıyı çok seviyorum... bi anlam yükleyen anısı falan olduğundan değil. düşlerimde var aslında bir anısı, ama henüz yaşanmadı:)
dolu dolu, hıphızlı yaşıyorum.
10dk çok mutsuzsam,10dk sonra sevgi kelebişi oluyorum...anlam veremiyordum buna yakın zamana kadar, çocuklar böyle-çabucak hal değiştirebiliyorlar,anlamıyorum diyordum...oysa ben de öyleymişim..
hep çocuk kalmak ve hızlı yaşamak.
zıt kutupların birbirini çekmesi durumu...
çocukça,mutlu,hızlı...

aşkı,aşktan daha çok sevmek... işte tanımı bu.:)
o olmadan,aşkı sevmek. söyleyemediklerim,söylediklerimden daha güzel oldu hep. ama olsun...
sen,hayatımda yaşamaya değer tek şeysin.
uzakta olsan da, tanrı burda olduğu gibi oraya da erişir.
tanrı seni korusun...

9 Ekim 2009 Cuma

Um.

alt kimliklerim için beynime çürük raporu verme süresi 10.10.9 da doluyor.
ben belirledim bu tarihi.
rapor da benden.
çürükleri ayıklayıp öze ulaşmaya az kaldı:)
yani,umarım.. :o

8 Ekim 2009 Perşembe

Adile-Memati-Polat-Sakız Hanım-Mahur Bey. . .

Test çözerken, beyninde Adile Naşit'in hoplayıp-zıplayaraktan ''hoptirililaaaylaaay laylaylilaylooom'' demesi mi,
Memati'nin (kurtlar vadisi'ni izlememin tek sebebi) çocuk sahibi olup çocuğunun peşinden koşması mı? (kimsenin çocuk sevgisine bi'şey demiyorum da, ayak bağı oluyor işte.herkese çocuk yakışır da, memati'nin elinde bi garip duruyor :/)
Geçen sene tartıştığım ve bana :terbiye yoksunuuu, saygısııız,densiz diyen hocamın, bugün, ''Burcucuğum,bu soruyu da sen çözer misin tatlıım?'' demesi mi,
Yeni tanıştığım bi kızın gelip bana 5dk. da bir eski sevgilimin yeni sevgilisi hakkında haberler vermesi mi?
(hani umrumda değil,umrumda olsa ben zaten öğrenirim.kaldı ki onlar da ayrılalı çok oldu.gereksiz yani.çok ve boş konuşmaları sevmiyorum.kafam şişiyor.zaten bugünlerde bişey de almıyor.ne diye uğraşıyorsunuz ki benle anlamam ki... bi rahat bıraksanız...ben öyle uslu cici bi kız olurum ki.ama yok,illa kaşınacaksınız. yine de dokunmuyorum kimseye.)
babama, çabuk yoruluyorum,şöyle dinç tutacak bişey bul bana, rahatlayım biraz, kafam çok ağrıyor dedikten sonra, uyutacak bi ilaç getirip önüme koyması mı...(ağzımı açıp,ilaca 5dk baktıktan sonra şok geçti.yok, bişey demedim ona.ben bundan istemedim ki* desem; ne istediğini ne zaman bildin ki sen? istediğin şey bu.beğenmemek için böyle yapıyosun sen* diyecek. o yüzden, bişey demiyorum.ben yine, oturup testime gömülüyorum. Adile Teyze susarsa tabii.çok şeker kadındı:) ben onu hep, sakız hanım&mahur bey ikilisinin sakız hanımı sanardım. ama o kadın beyaz tenli+saçlıydı. adile teyze öyle değildi. bunu şarkıyı dinledikten uzun süre sonra farkedip,hayal kırıklığına uğramıştım...)
neyse, vadiye kaçayım.
(ben böyle dedikçe, haala vadi mi izliyosun sen ya? diyenler var. evet,izliyorum.daha iyisi olana kadar da izlemeyi düşünüyorum:).(vurmaz polat iskenderi vurmaazz :D))

6 Ekim 2009 Salı

shiaaaa :) :lanetolasıdiyetbozan.



amacım sadece açlığımı yatıştırmaktı.
disturbia'yı izledikten sonra, bu çocuk aslında çok tatlıymış yaa:o deyip,bi kaç resmine bakayım dedim.çocuğu merak ettiğimden değil:/ gerçekten çok tatlı mıymış onu merak ettim:p
transformers,disturbia ve eagle eye. benim izlediğim filmleri bunlar.
başka var mı bilmiyorum,araştırmadım.
dikkat de etmemiştim çok,ama o 3filmi ayrı ayrı pek bi severim.milyoner'de de mi oynamıştı sanki:/
(megan'ı ayrı bi severim:o angelina halt etmiş onun yanında...)
neyse ne diyordum.. birazcık kilo vereyim,ne iri bişey oldum ben böyle yaa* deyip diyete başlamışken,açlığı yatıştırma amaçlı fındık* yerken, onun resimlerine bakınıyordum bi yandan.
bi kaç tanesini de indirdim tabii hemen:o
fotoğraflarına bakmayı bitirdiğimde,nasıl bi iştahla yemişsem tüm kavanoz bitmiş:/
onun yüzünden diyetimi bozdum ama, canı sağolsun:o
hafif çocuksu, hafif bebek suratlı, hafif kendini beğenmiş, böyle, hafif bişey işte.:o
fazla tatlı:o
bi kaç resmi...yakışıklı falan değil ama...çok tatlı:o
yuh diyorum kendime.
abaza girls gibi hissettim kendimi:D
ama çok tatlııııııııı :(

4 Ekim 2009 Pazar

Düşünme, kim anlamış ki sen anlayasın?

İnsan, yalnızlığa mahkumdur.
Yalnızlık da insana mahkum.
yalnızlık, etrafında arkadaşın,eşin-dostun olmaması demek değil bana göre.
düşüncelerimi anlayabilecek birinin olmaması, yalnızlıktır.
düşüncelerimi, hayallerimi gerçekleştirememek yalnızlıktır.
olasılıkların içinde, dünya düzeninde en kötüsünün olması; yalnızlıktır.

bir insan gecenin bi vakti çöp konteynırlarını temizliyor,diğeri o kafe benim,o club senin takılıyorsa; toplum yalnızdır.

evde,ailede, insanlar konuşmuyorlarsa,
en uzak ihtimaller,en yakınlarımız oluyorsa,
bir çocuk,anne-baba sevgisi olmadan büyüyor ve sevgiyi başka türlü, başka insanlarda arayıp,bulamayıp,
garip akımlara meylediyorsa ve komik hale düşüyorsa,

ahlak-dış güzelliğe yenilmiş,
''şeref'' kelimesi ne anlama gelir dendiğinde; ''ben o kelimeyi pek kullanmıyormuşum aslında, tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyorum, ama sıkça şerefsiz* dediğim olmuştur.bak söylenişi de güzel,küfür gibi de gelmiyor kulağa pek, değil mi :sevimliolmayaçalışansuratifadesi:'' diyor,
para, umutları sömürmüş,hayatları satın almış vaziyetteyken,
ruhların temiz olup yarınlara umutla bakması beklenemez.

bir yandan da,neyin nasıl olması gerektiğini bilir insanoğlu.
kaçar.
gerçekler kovalar,o görmezden gelir.
para hırsı,doyumsuzluk,beğenilme,saygı duyulma isteği, herşeyden önce gelir.
hayatın amacı,onun için: ev-araba sahibi olmak,zengin olmak,eğlenmektir.

her şeye, herkese gözlerini kapayarak.

yalnızız.
hepimiz, yalnızız.
düzene uymayıp,başka şekilde yaşamak mümkün değil.

her şeyden uzaklaşıp,yalın bir hayat sürmek, sadece maceraperestlik.

kimin tek ayakkabası var?
kim aynı gömleği-kazağı vs.. 10yıl boyunca giyiyor? yırtılan yerlerini dike dike? (genelden bahsediyorum.tabii ki böyle olanlar var,yalnız yeni jenerasyon böyle değil)

neden tüketme aşığıyız?
ne zaman böyle olduk?
ne zaman insanın fiyatı oldu?

insanlar nasıl yalnızlaştı?
ajda pekkan, ne zaman serdar ortaç şarkıları söylemeye başladı?
insanlar neden popüleritenin ardından koştu?
neden ''kişisel'' birşey kalmadı?

beatles neden seviliyor?
şebnem ferah neden seviliyor?
sezen aksu neden seviliyor?
(değişmedikleri,kişilikleri ''kişisel-özgün ve orjinal'' KALDIĞI için mi?)
özenmedikleri için mi?

şu soruyu sorduğumda,felsefe yapmaya başlama Allah aşkına... tepkisi alıyorum.
-''neden yaşıyorsun?''
bunu,felsefe yapmak için sormuyorum.
felsefe ''yapmak'' da nedir? bunu bilmiyorum.ya da bilmediğimi sanıyorum.
istediğimiz şeyler,maddi şeyler oldukça, ve maddi şeylerin her zaman daha iyisi ve daha fazlası oldukça, hayata gözlerimizi yumarken, o ''daha iyisi''ne sahip olamadığımız için, mutsuz öleceğiz.
doymayı bilmediğimiz için.
buna, şükretmek de diyebiliriz.şükretmediğimiz için.

bazı şeyleri kaybetmediğimiz için değerini bilmiyoruz ve bu bize hatırlatıldığında basitmiş gibi geliyor.
örneğin birine, dokunma duyusunu kaybetmekten bahsetsek, yaşamadığı için anlayamayacak ve bunun ne kadar mucizevi birşey olduğunu farkedemeyecek.
ve bazıları,bazı şeyleri yaşamadan anlar, farkeder.
bazılarıysa yaşayarak öğrenmek ister.
bu,yaşamadan farkedenler, yalnızdırlar.
kendileri gibi olan insanları kolay kolay bulamaz ve garip bir mahlukatmış gibi görünürler.
yalnızdırlar.
hayallerini anlayabilecek insan yoktur.
düşüncelerini gerçekleştirme olasılığı varken,gerçekleştirememek,acıtır.
düşünmeyi severler, ve her sevdikleri şey gibi, ondan da korkarlar.
düşüncelerinin bir işe yaramadğını görmek, onları günden güne çökertir.
anlamak,anlam vermek değildir.
o şeyin zaten bir anlamı vardır. biz sadece onu buluruz.keşfederiz. fakat her şey içinde çelişiğini taşıdığı için,o anlamı bulmak kolay değildir.
ve yine, çok düşünmek iyi değildir.

fahişe

şarkıyı çok severim,ama bu yeni klibi hiç sevmedim.. çok basit,özensiz,anlamı dürten bir şey çıkmamış ortaya... bi sarışın kız,boş bi odada şarkı söyleyen adam, e hadi temaya uysun diye şarkı sonuna eklenmiş 3-5saniyelik bi deniz kenarında dolanış falan... ''sevdim seni,ama bi şekilde, hüzün var diye gözlerinde..'' derken teoman, kızın saçlarını elleriyle kenara itecek ve kızın gerçekten hüzünlü gözleri gösterilecek, ''hep kaçarken tek kişilik dünyayı ben artık nasıl severim?'' derken,kızın ayaklarından yukarıya,gölgesiyle orantılı bi çekim yapılacak, kız uzaklaştıkça,teo'da büyüyecek; derken kız arkasını dönüp,teo'ya hüzünlü bi gülücük atıp kendini suya atacak* gibi bir şey hayal ediyordum. karşılaştığım şeyse, ucuza gelsin diye güzelim şarkıyı berbat eden ucuz bir şeydi.böyle olacağına,hiç olmasaymış... neyse,ben kendi zihnimdeki kliple idare edeyim:p

Bu Blogda Ara