13 Kasım 2010 Cumartesi

küçük düşler

Bir kadın yürüyordu.köprünün üzerinde,hafif aksayan bacağına otoyolun sarı ışıkları vuruyordu.o an otoyolun yerinde bir nehir gördüm. rüyalarım gerçeğe yansıyordu. hayal ettim kelime öbeğini artık sevmiyorum. ''gördüm'' daha güzel.Durup, gelip geçen otobüsleri,kamyonları izledim. birden duraksadı. sarı ışığın gözlerimi kamaştırdığını düşünüyordum o sırada. önce kamaştırır,sonra uyuştururdu.gözlerimi yaklaşık 40 saniyedir kapatmıyordum ve yanmaya başlamışlardı.köprünün inişe geçtiği yerde,sağlam bacağını  korkulukların arasına atıp aksayanı  korkulukların asfaltla buluştuğu yere sıkıştırdı.  ''Korku''luk.
ve içindeydim.

''Evet,şimdi. yeteri kadar bekledim ve aslına bakarsak,geç de kaldım bunun için.yaşadığım her an sadece daha fazla pişmanlık,daha fazla hata yapma korkusu ve daha fazla kendinden nefret getirecek.şu an,bunu yapmalıyım,evet.kendimi daha öncelerde buna ikna etmiştim,iknam için çok fazla neden vardı.geride benim için üzülebilecek birilerini bırakmadım,haber de alamazlar.ama artık bunlar benim umrumda olmamalı,geçmişteki gibi sürekli başkalarını düşünerek,ayak uydurarak,topluluğun çektiği yoldan giderek,adapte olmaya çalışarak zaman kaybetmemeliyim.
şu an yapacağım şey,kendim için. uzun süredir kendim için bir şey yapmıyordum.bir süre sonra,üzerinde sineklerin dahi tiksinerek dolaştığı bir beden kalacak burda.eskiden sineklerin evrime uğramış halleri gezinirdi.aşağıdayken,göğsümde bomba patlamış gibi hissederim önce,kollarım ve bacaklarım yamulur.ağır bir yorgunluk hissi...sanırım bunlar olacak,hissedeceklerim tama yakın olarak bu.
şu andan daha huzurlu gibi görünüyor.
asfalta yapışmamla herhangi bir şey umrumda olamayacak,sadece bedenimin acısıyla ilgilenmem gerekecek,o da çok uzun sürmeyecek.
-gitmemeliydim belki- demeyeceğim.her sahneyi ama her sahneyi teker teker değiştirmek istemeyeceğim,umrumda olmayacak.geride kalan,geride kalabilecek artık.
ya sen?insanların büyük bir kısmının tanrı dediği. ne düşündüğünü çoğu zaman tahmin edemiyorum.hayatımın bir noktasında beni bulacağını ve bir işaret,sadece bir işaret,yön,iz göstereceğini düşündüm,hep bekledim. beklentiler. . .evet,onun da beklentileri vardı hayattan.ve ben her şeyin içine sıçıp olanların altında ezilerek,onun daimi mutsuzluğunu garanti ederek her şeyi bıraktım ve bunun uzun süreçte mutluluk getireceğini düşündüm. ''kendini sev'' öğütleri boka çamura bulaşıyordu bende.onu söyleyen adam,herkese bunu söyledi.sadece ben özel hissetmek istiyordum,yalnızca bana söylüyormuş gibi.eşitlikçiydi.oysa benim herhangi bir eşitliğe dahil edilemeyeceğimi bilmesi gerekiyordu.araftakileri neden unutursun?bedenim ve ruhum. buraya birlikte gelmedi.bütünlük arz etmiyordu.hiçbir zaman da istediğim yerde durmadım.zaman zaman düşünürdüm,gözlerimi kapar,yağmurlu bir günde nasıl da küçücük bir çocuk gibi koşmak istediğimi ,çırılçıplak koşup insanların buna aldırış etmediğini Görürdüm.bulunduğum yerde ya bedenim duruyordu ya da ruhum.ölüm çok bir şey değiştirmeyecekti. 
bedenim ve ruhum ayrı yürümeye devam edecekti yine. cenazemde zırıldayıp akşam sevgilisiyle sevişecek olan dostlarımı seçecektim yukarıdan. önce birbirlerini sahiplenmişler,sonra sahip olunanı paylaşmak istemeyerek kıskanmışlar,sonra da kıskançlık nefrete dönüşmüştü.
dönüşüm ne kadar doğal bir süreçte işlediyse ve mükemmelliyetini koruduysa,başlangıçta her şey o kadar masum ve mükemmeldi.Tanrı bana,bunları görme şansı tanıyacaktı.kendimi öldürdüğüm için bana bu tip cezalar verirdi diye düşünüyordum.O, nasıl acı çektireceğini çok iyi bilirdi.
ve bana verdiği o yetenek yüzünden,acı çekiyordum.maske altı yüz,yüz altı niyet. derinin altına inip niyetleri okuyordum.okumasam-okumasan daha mı iyiydi?''

muhtemelen o kadın bunları düşünmüyordu.
muhtemelen biraz içmiş,ayakta kalabilmek için oraya tutunuyor,ayık kalabilmek için canını acıtıyor da olabilirdi.
onu izlemekten sıkıldım,ne düşündüğünü ya da yaşadığını anlamaya çalışmaktan da.
rutinime döndüm.

14 Eylül 2010 Salı

naber?

sinirlenmemek için tv izlememek değil,gazeteye de göz atmamak gerekiyor.
Aferin,çok güzel,dünya 2.si olmuşlar Tr basket takımı.çok çalışmışlar kazanmışlar vs.
Beni ilgilendiren tarafı,başbakanın (padişahın) yaptığı şey yine.28 milyon liralık prim çeki+500er altın+Ali Ağaoğlu'ndan da her birine ev.
Belki bu cocuklar cok daha fazlasını hak etti diyeceksiniz. ama bence abartı..
daha geçenlerde,ramazanda evine ekmek götüremediği için kendini asan baba haberleri dolanıyordu...gazetedeki bu altın dağıtma para dağıtma manşetini görünce aklıma direkt o geldi.
acaba o aileye ya da benzeri ailelere de ağaoğlu inşaatın kaliteli evleri kadar olmasa da,yeni bi ev ya da evi-parayı geçtim bi iş falan verildi mi?çocuklarının bakımı üstlenildi mi?ya da o adam gibi yaşamaya devam eden komşularının yaşam şartları yükseltildi mi?
ayaklar baş olamaz diyordu ya hani padişah,ayaklarla başlar arasındaki mesafe,fark bu kadar açık olamaz. bu kadar fazla olamaz.

 Bi de şu kadın var tabii.
lady gaga, mtv video müzik ödüllerinde,çiğ etten hazırlanan kostümüyle.
             
                          








-Gaga teyzene meraba de evlat.--











                             Barış Manço da benzer şeyleri hissetmiş.''bazen durup bakarım, bu ibret kavgasına.kimi tatlı peşinde,kimininse tuzu yok..'' şurda.                                                        




6 Eylül 2010 Pazartesi

Güç

''O, başkasının düşüncelerini,kendi varlığı gibi satmaya çalışır.Onun için iyi ya da kötü sonuca bilinçle varma söz konusu değildir.''Tabu''laştırdığı kişilerin iyi ya da kötü dedikleri önemlidir.Böyle kişilerin ''orijinal'' bir çocuk oyuncağı gibi kurulmuşları azınlıkta değildir.Bir ''hacıyatmaz''a taş çıkartanları da az değildir.''
Adnan Binyazar


Kitap okumayanlardan bahsedilmiş.Okuyan bir kısım etiket severi de ne güzel özetlemiş.
mantıklı cümleler bekleyip,kılıf içinde huzru arayan insan portreleri,kişiliğini sadece başkalarının görüşlerinin altına imza atarak sergileyenleri görüyorum bu cümlelerde.


Bazen okur ya da dinleyen, konuşanın ya da yazanın söylemek istediklerini anlamak ya da anlamamak dışında, kendi anlamak istediklerini bulur orda.
Bazen buna sadece bir kelime de yeter koşul olabilir.
bilinçaltımızda yatan bir olay,bir durumu simgeler bazen kelimeler,çağrışım yapar.
kendimizi çözmek ve iyi hissedebilmek içindir zaten bu başkalarının cümlelerinde kendini arayışlar da.oysa içerde bir yerlerde saklanan cümlelere ulaşılabilindiğinde bulunur aranan.
Tanrı da Şeytan da içerdedir diyordu bir düşünür.herhangi bir cisimden,sözcükten medet ummaya gerek yok. benim izlediğim birkaç yöntem var bu ''iç yolculuğu'' sağlıklı bi şekilde,işe yarayabilecek şekilde geçirebilmek için.
tamamen kendini bırakmak var özünde.

sıfır noktasına gelmelisiniz, chopin açın dinleyin bu sırada,öncelikle uzanıp sakinleşmeniz gerek. iş telaşı-sınav telaşı-çocuk telaşı vs her türlü ''bir şeylere zorunlu hissettiren''i 5 dakikalığına defedin. uzandığınızda,gerekirse elleriniz ayaklarınız dışında,benim yaptığım gibi çenenizi de salıverin.ölü gibi,bırakın aşağı düşsün.dünyadan koptuğunuzu,zamanın hangi evresinde bulunduğunuzu unuttuğunuzu,evrende ve boşlukta salındığınızı düşünün. tamamen boşluğa kavuştuğunuzda,beklentiler-hayaller-zorunluluklar toz bulutlarına dönüşecek.
o bulutlardan yağmur-fırtına da olabilir,dağıladabilir. bu,içerde neler biriktirdiğinize bağlı. ama zamanla içerde olmaktan, kendinizle bi başınıza,sadece ''siz'' olarak ayakta kalabildiğinizi,mutlu olabildiğinizi gördüğünüzde, içinizde inanılmaz derecede büyük bir güç olduğunu fark edeceksiniz.
Şebnem Ferah da aynı şeyleri düşünmüş olamaz belki,ama kıyısından köşesinden o kadar iç yolculuk vs olaylarına rağmen ben,onun kelimelerine sığınırken buluyorum yine kendimi. bahsettiklerimiz hep bi noktada kesişiyor çünkü. o da ''güç''ten bahsediyor bi şarkısında.


Ben bir mülteciyim,kendi yüreğimden başka sığınacak yerim yok, yurdum yok.
Ben bir mülteciyim,yüreğime sığındım.Burda savaş çıksa bile,ölen yok.

Tüm hayallerin sonsuzluğa ve sona erebildiği yerdeyim.
Tüm niyetlerin bedenleri varmışcasına, görülebildiği bir yerdeyim
.
Ben bir mülteciyim,yüreğimde yaşıyorum.Esir değil,kul hiç değil.''Kendimde yaşıyorum.''
Ben bir mülteciyim,burda aslında sınır yok,kazanmak-kaybetmek yok.
Bu güçten daha büyük güç yok.


Artık eminim,her şey içimde filizlenip istersem büyüyor, bakmazsam çürüyor.
Aşil topuğum aşktı,başka yüreklerde mutlu olmadım, yaşayamadım.oysa içimde ne ok var ne de atan,ne yön ne arka ön,''ister yaşa ister sön''.






7 Ağustos 2010 Cumartesi

The A-Team(2010)




Yönetmen: Joe Carnahan
Yapım: 2010 ~ ABD

Tür: Aksiyon , Gerilim , Komedi , Macera

Oyuncular: Jessica Biel , Liam Neeson , Bradley Cooper , Patrick Wilson , Sharlto Copley


Gösterim Tarihi: 20 Ağustos 2010



imdb 7.3/10


aksiyon ve komedi bi arada güzel oluyor diyenlerin seveceği bi film.

1 Ağustos 2010 Pazar

sonsuz

evrenin sonsuz olduğunu söyleyenler,defalarca aynaya bakanlardır.. hıhım.
sonsuz diye bi şey yok,aklımız almayınca sonsuz oluyor.ya da biz sıkıştırılmış tıkılmış şey olmak istemiyoruz..

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Transformers 3

Transformers 3 ten ilk görüntüler basına verilmiş.





Megan Fox'un yerini alan hatun da bu.


8 Temmuz 2010 Perşembe

Facebook bu defa bitiyor mu?


Gizlilik ayarları ve güvenlik açıkları Facebook'un sonunu mu getiriyor?

İşte internet dünyasını şoka sokan rakamlar: Facebook'un ABD'de yeni kullanıcı kaydı istatistikleri dibe vurdu.

Bu iddia PC World'ün. İddiaya göre ardı arkası kesilmeyen gizlilik ayarı değişiklikleri ve güvenlik açıkları sonunda Facebook'un potansiyel kullanıcıları arasında etkisini gösterdi. Facebook'a üye olma istatistikleri inanılmaz bir düşüş gösterdi.
Facebook'a haziran ayında sadece 320 bin yeni Amerikalı kullanıcı kaydoldu. Halbuki sadece mayıs ayında Facebook'a ABD'de kayıt olan yeni kullanıcı sayısı 7.8 milyon olmuştu.

PC World, yeni kullanıcı kayıtlarında 7.8 milyondan 320 bin kişiye doğru yaşanan yüzde 95'lik düşüşün sebebinin Facebook'un gizlilik ayarları ve güvenlik açıkları olabileceğini ve bu düşüşte bu konulardaki yoğun medya baskısının da etkili olduğunu iddia etti.

Eğer bu istatistikler doğruysa Facebook bu defa gerçekten büyük bir problemle karşı karşıya demektir. Çünkü Facebook kullanıcılarının yüzde 70'ini Amerikalı'lar oluşturuyor. Yani 125 milyon aktif Facebook kullanıcısı bulunuyor.

Habertürk

haber şurda  

  • Amerika'da falan ne olur bilmem ama Türkiye'de herhangi bi değişiklik olmaz sanırım...

5 Temmuz 2010 Pazartesi

açlık


bi erkeğin karnını doyurmak çok kolaydır ama gözünü doyurmak? ı ıh. çok zor.

2 Temmuz 2010 Cuma

Burger King


sana niye karşı koyamadığımı bilmiyorum :(
inişli çıkışlı bi ilişki bizimkisi.sensiz olduğumda rahatlamış,fazlalıklarından kurtulmuş,ferah bi hisle dolanıyorum.
senleyken de tarifsiz bi mutluluk var.
her şey olup bittikten sonra,keşke olmasaydı diyorum.
keşke yenilmeseydim yine sana.
ama senin karşındayken her şey değişiyor sanki.iradem,sabrım ortadan kalkıyor.onlar da bizi birbirimize yakıştırıyor.
ben artık kabulllendim.
ayrılmaz bi ikiliyiz...
gerçekler...


bu adamlar niye gelip bu kadar para kazanıyorlar,yerli malı yurdum malı olayları şu yukardakini görünce yok oluyor.
yok böyle bi şey daha.
hiç bi kebaptan,hiç bi iskenderden bu denli haz alınamaz.
sarımsaklı mayonez aşkına hiç dalmıyorum.
''sarımsaklım,ballı hardallım''diye başlayan şiirler yazılabilinir:D
bazen ne kadar gıcık alsam da (kıskançlıktan kaynaklanıyor bu) seviyorum.
evet seviyorum.
utanmıyorum.
seviyoruuum!

:)

30 Haziran 2010 Çarşamba

tell my dad

bi bakın bence.
sevimli ayaklar,muhteşem tonlar...
(tell my dad.ı love him and i miss him so much...:))

alakaya.

http://www.dailymotion.com/video/xduha9_fanta-genclik-festivali-2010-sebnem_music


Şebnem naaapiyosuuunn?
o yanındakiyle alakan ne ilgin ne?
tabii ver konser falan cansın hayatın anlamısın renksin kraliçesin peki.
ama cezayla aynı karede,aynı reklamda ne işin vardı ki:/ senin o eşsiz sesinden sonra ''festivaayyll haydi geeyyl''diye Türkçe yi katleden bi şey yakışık alıyor mu:/
niye beni üzüyosun :(
neyse...olan olmuş.tahminimce maddiyat neden oluyor bu tip şeylere.yeni Şebnem şaheserlerinin üretilip bana ulaşması için gerekli olduğunu düşünüp geçici bi boyun eğişe geçiyorum,Adana'ya da gelmesini dileyerek:o

30 Nisan 2010 Cuma

ön izleme

  • böyle olmasını istemezdim.
  • öyle,ama bi yerden başlaman gerekiyordu.
  • peki ama neden bu kadar uzağım artık kendime?evet,tabii ki bunu kendime sormalıyım.sen sadece klişelerini sıralayabilirsin.ve ben olmadan hissettiklerimi tam anlamıyla anlayamazsın.eksik anlaman da beni üzer.çünkü beklentiler yığdım sana,karşılayamıyorsun.üzülüyoruz sonra.üzülmemize gerek yok.
  • otobüs geldi,daha az konuşmamız gerek.
  • binmek istemiyorum,düşerim.
  • binmen gerek,gitmen...
  • hoşça kal.
  • neden burdayım diye sormayı seviyorsun.binmeyedebilirdin.birbirlerine amaçsızca bakan insanlar...ezberledikleri hareketleri yineliyorlar.ne yaptıklarını,kollarını hangi açıyla havaya kaldırdıkları,sağ ayağının mı yoksa sol ayağının mı yükü daha fazla üstlendiği umurlarında değil.neden ilgilensinler bunlarla?çıkar yok bu olayda.her gün aynı bina,her gün aynı ev,aynı yüz,aynı tabak,aynı araba,aynı otobüs,aynı reklam panosu,aynı apartman kapısı,aynı asansör,aynı ayna,aynı yüz.aynı yüz.aynı yüz..eğer biri değişirse düzen değişir,mutsuzluk hakim olur değil mi? peki şimdi mutlu muyum*? diye neden kendilerine sormuyor insanlar.geleceğe yüklenmek ne kadar saçma...bugün dünün geleceğidir diye bi söz vardı,madem öyle,gelecek çok güzel olamıyor dünden.öyleyse şimdi mutlu mu olmalıyım?belki de evet.peki mutlu olmak istiyor muyum?mutlu olursam onlardan biri olmam.oysa ben onlardan biri olmayı,asık suratlı dolaşmayı seviyorum.ne kadar ''benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız,yaşamak istemem artık aranızda'' krizleri gelse de ara sıra,eğer sizden biri olmazsam beni dışlarsınız ve ayrık otları mutsuzdurlar.otun ruhiyesi mi olur?olursa anlar mısın?beni anlaman ne kadar imkansızsa o da o kadar imkansız aslında. titreyişlerinden ya da güneşe dönüşünden bi anlam çıkartıyor insanlar. benim titreyişlerim ya da güneşten kaçışım bi anlam ifade etmiyor oysa kimse için.bana, durup da ''sen öyle istediğin için böyle oluyor,bunun farkında olman gerek'' deme. istemiyorum,bi şey deme. bu söylediğin üste geçme,düzgün laf etme çabasından.yardım etmek istemiyorsun.umrunda olan tek şey sensin.''hayat,takmayacaksın.olacak olan olur.geçmiş olsun onlara...''dedi yanıma gelip.bu da aynı şey.
  • annemi seviyorum* dedi.çok seviyor beni,dedi. öyle sevgili falan yalan,hiç kimse çıkarsız sevemiyor birbirini* dedi. kardeş mesela,bazen uzak da hissetsen,özel biri* dedi. onun gibi hissedemediğim için üzüldüm kendime.ne kadar zavallıyım yahu* dedim.onaysa,birilerine bağlı,sevdiklerinden koptuğu zaman dağılacak,zavallı birine bakar gibi baktım.kimdi asıl zavallı olan?biliyorum cevabı,sen sus.
  • ''sen nasıl bi insansın?''dedi diğeri.dün seninle tartışmıştık,oysa şu an yanımdasın,kimse yok,bi tek sen varsın. dedi.çaresizdi. yarın nefretimi kusabilirdim,ama bugün başka biri olmam gerekiyordu.yeterince iyi oynayabilir miyim?tabii:)oynadım da.ve iyi olmayı deneyince oldum,nefret yok oldu.
  • ayrıntılara taptığımı iddia edebilirdim.şu an ayrıntılarla ilgilenmediğimi,sadece eğlendiğimi fark ettim.çabuk bunalan biri ayrıntıları sevemezdi,bunu yeni fark ediyor olmam çok kötü.
  • geldik mi? hmm,evet.çok ıslanmışım. bu defa kimse şemsiye vermeyecek.verirse de başkasına vermem artık.iliklerime kadar hissetttim bu defa soğuğu.bi kaç çift gördüm,sarılan.bedenlerin sürtüşmesinden doğan enerjiyi hissettim.sürtünme olmadan da ısı olur muydu?gülümsedim.''ruhsuz musun?mutlular.''dedim. bi başkasının bedenine değmek nasıl mutlu edebiliyor?diye düşündüm.ısındıkları için mi mutlular,yoksa sarıldıkları için mi? ısınmak mı istiyorsun şu an,yoksa kıskandın mı?sarılmak mı istiyorsun birine?hmm.düşünmem gerekiyor.beni hep köşeye sıkıştırıyorsun.bu kadar zorlama.evet,şu an üşüdüğüm için ısınmak isterdim.oysa buna ihtiyacım kalmadığında,böyle bi şeyi aramazdım.ve ısınmak için tek yol birine sarılmak değildir.birine sarılmadan da ısınabilirsin.ama ilgi bekliyorsan,orası başka. neden kendine itiraf edemediğin şeyler var? neden acizlik olarak tanımlıyorsun bu tip şeyleri?içinde nasıl bir varlık var da güzel şeyleri böyle itebiliyor?içinde ne büyüttün bunca zaman?tanıdık geliyor mu yüzün?
  • ''ben gidiyorum'' demeden gittin.sordum sonra,nerdesin* diye.cevap vermedin.iri iri gözlerinle,suratıma bakardın ve sonra ''gülümse''derdin.gülümsemen beni mutlu ediyor...  mutlu olmak için gülümsememi kullanıyormuşsun,oysa ben,beni mutlu etmek istediğini düşünmüştüm. bana inanmıyorum o zaman.

17 Nisan 2010 Cumartesi

konuşalım mı?

x  :
-içeri gelsene.

böörd :
-......

x  :
-senin yerinde olmayı,uçmayı isterdim...

böörd :
  -cik cik. (sus hadi.)  


11 Nisan 2010 Pazar

bösese.

çözmedim mi?çözdüm evet,sınavdan sonraa ihtirasla...
ne oldu şimdi ben bi şey anlamadım ki.7 ay boyunca boşuna çalışmışım:/






ÖSS


Türkiye’de 7 milyon kişi günde 2 dolarla yaşayıp, aileleriyle birlikte 22 milyon kişi asgari ücretle geçinirken...


Bu insanlarımızın çocukları dershane parasını nasıl öder?
a, bana ne
b, babam sağ olsun
c, onların sorunu
d, tarikata girsin
e, okumasın
Anadolu’da dersleri boş geçen çocuklar, kolejlerde en kaliteli öğretmenler tarafından yetiştirilen çocuklarla aynı sınava girip, aynı sorularla nasıl yarışır?
a, sana ne
b, hadlerini bilsinler
c, yerse
d, girmesin kardeşim
e, çok da pipimdeydi
Annesi dershane taksitini ödeyemediği için hapse atılan, ağabeyi de kahrından intihar eden Fethiyeli Samet, o moralle bugün girdiği sınavda nereyi kazanır?
a, Harvard
b, Oxford
c, Cambridge
d, Sorbonne
e, kaldırım mühendisliği
Teröristin döşediği yetmiyormuş gibi, devletin döşediği mayınlarla şehit oluyor artık çocuklarımız... Üniversite okuyorum ayaklarıyla kapağı ABD’ye atanlar askerlikten yırtarken, Türkiye’de üniversite okuyanlar askerlikten niye yırtamıyor?
a, what?
b, cinsiyet değiştirsinler
c, çürük raporu alsınlar
d, vicdani retçi olsunlar
e, jömanfu
Peki n’olacak bu memleketin hali?
a, inşallah
b, maşallah
c, evelallah
d, maazallah
e, amin
Böyle gelmiş, hep böyle mi gidecek... Kim düzeltecek bu işi?
a, Obama
b, Angela Merkel
c, Vladimir Putin
d, Sarkozy
e, Recep İvedik

Yılmaz Özdil.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14383155.asp?yazarid=249

4 Nisan 2010 Pazar

-

''Gözüme fotoğraf makinesi yerleştirsinler,kaçırıyorum çoğu şeyi.''
yanımdaki hatunaydı bu cümleler.
sonra,daha bi taş olanına çevirdim yüzümü,gülümsüyordu,bisikletin pedalıyla uğraşırken.''pense lazım''dedi,taş aradı.
yanımızdan geçen çocuk''abla, naber'' dedi. hatuncan cevap verdi,ilk defa geldim ben buraya,diye.bi daha gel abla,dedi.görüşürüz dedi sonra da.
gölün ortasındaki ağaçları izlerken,altımdaki bisiklete motorbisiklet muamelesi yapıyordum.sallanan köprünün üzerinde uçmaya çalışırken,karşıma irice, üç adet tıfıl kadın çıktı. yol vermemi bekliyorlardı.hatuncanın sert bakışlarına maruz kalıp kenara çekilmeyi seçtiler.
bisikletin pedalı sık sık bozulabiliyor,sallanan köprülerde ayakların yere basmadan dolaşman gerekebiliyor,hatunlar gelip geçiyor,iri ve narin olmak üzere.gözündeki makine çok şey biriktiriyor.ve o kalitede başka fotoğraflar çekemiyorsun.
hepsi gerçek,hepsi düş.
onlar,sağa mı yoksa sola mı dönsek diye düşünürken,aklımda senaryolar dönüyordu.sola kırıp göle atlasam,yüzerek çıkabilir miydim?bisiklet beni dibe çeker miydi?yanlışlıkla yapmış gibi olsam?ama sınava da az vardı,üşütmeyi geçtim,sağımı solumu kırabilirdim.ama böyle sürmeye devam edersem de gayet sıradan olacaktı.bi heyecanı kalmıyordu.bundan da tat alamamıştım:/
o zaman şarkı söylemek gerek dedim.aklıma ne geldiyse,yarım yamalak...araya çığlıklar girmeye çalıştı,fısıltı olarak kalabildi.
neyse,güzel gündü.
baharın ilkini de sonunu da seviyorum:) pazar sabahlarını da,kahvemi yudumlarken gazetemi okumayı,kuş cıvıltılarını dinlemeyi,çiftleşmelerini çaktırmadan izleyip gülümsemeyi,neşeyi..
şöyle bi şeyler de dinlenebilir.:)

20 Şubat 2010 Cumartesi

:]

naaber blogcan? az önce fufunun 4.yüzünü gördüm. aman tanrım, o da ne! aynı cümleler,farklı kendini pazarlama taktikleri...sonra durdum,düşündüm.''her şey zaten hep aynıydı,böyleydi ki' dedim.
sonra güldüm kendime,kötü rüyalardan uyanmayı sevdiğimi söyledim.yazdıklarıma baktım,tarihlere.eğlendim biraz.
kötü rüya demişken,rüyalarımda dolaşan siyah bi köpek vardı,gelip gidip bi yerlerimi ısırıyordu,ama ben bi şey hissetmiyordum. geçen gün tekrar gördüm onu...kanlar içinde,bi battaniyeye sarılı duruyordu...görmezden geldim,geçtim...dershanenin ordaki balanceta ilknur oturuyordu.şurda bi köpek vardı,gördün mü falan dedi.gördüm de,o beni ısırıyordu,boşver dedim. gidip bi yardım edelim ya, yazık dedi. e peki madem dedim ve hayvanın yanına gittik.acıklı gözlerle bakıyordu da,elimden bi şey gelmezdi.derisi soyulmuştu,birileri işkence etmiş gibiydi...
sonra rüyamı ilknur a anlattım..gerçek hayattaki bazı şeylerle özdeşleştirdi,yorum yaptı. özdeşleştirdiği şeyler doğruydu...her neyse,böyle kasvetli kanlı manlı şeylere gerek yok sabahın köründe..
bahar geldi sayılır.organizasyonlara(össye aldırmadan)başlasam iyi olacak.şöööyle bi çimlere uzanıp,güzel müzikler eşliğinde güneşin tadını çıkarmak istiyoruum:) özlediğim melodiler, temiz hava,herhangi bi şeyi umursamadan,düşünmeden...
şarkıdaki gibi... let me take you dooown, cause ım going tooo strawberry fieelds..nothing is reaaal...and nothing to get hung about..strawberry fields forever.
Living is easy with eyes closed...-
It doesnt matter much to me.

30 Ocak 2010 Cumartesi

Halet-i ruhiye..

 

(yine.kendi.omzuna.yaslan.)


alnıma değiyor ellerim..ellerimin ölü soğukluğu,alnımdaki ateşle çarpışıyor..öne eğdiğim başımdan,alnıma doğru gözyaşlarım akıyor ve saçlarıma karışıyor..yön veremiyorum onlara,kontrolsüzler..sezen bağırıyor bir yandan,seni anlıyorum dercesine: ''kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eğer,her gece.. yalnızlık sevgili gibi boylu boyunca uzanıyorsa,koynuna..olur olmaz yere ıslanıyorsa kirpiklerin artık,her şeye..anneni daha sık anımsıyorsan hatta anlıyorsan..kalbini bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış, kendini kimsesiz ve erken unutulmuş hissediyorsan..
içindeki çocuğa sarıl,sana insanı anlatır.''
içimdeki çocuk?artık onu tanıyamıyorum. başka bir şarkısında da söylediği gibi ''ne gemiler yaktım,o kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım,ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım..''
evet. farkında olmadan kendimden uzaklaşıyordum. ''ben'' diye tarif ettiğim şey, ''ben''liğinden ayrı yoldaydı.
yolları kesiştirmek en zor olanı.kendine hükmedebilmek.
bir an için,andan soyutlanmak istiyorum.hayır,zamanı durdurmak değil kastettiğim.sadece bastırılmışlıklarımdan sıyrılmak,mümkünse düz bir ovada, yön ya da son-baş olmadan yürümek istiyorum. denizi seyretmek ya da dalgalar da dindirmiyor artık ruhumu.denizden çok,karaya ayak basmak istiyorlar,yoruldular.

düşlerin düş olarak kalması gerektiğini,onların böyle güzel olduklarını,düşlerin gerçek olursa acıtacaklarını biliyorlar.
bitmemesi için başlamıyor,susmaması için konuşmuyor,dirilmemek için ölmeye yatmıyorlar.
her gün yeni bir başlangıçtır kimilerine göre.kimilerine göreyse tekdüzeliğin getirdiği  yeni bir ölüm.tarafsızları oynayanların mıknatısların çekim güçlerine kapılmaları gibi yaşananlar...
oysa rüzgarla savaşanlar bilirler.
rüzgara kendini bir kere kaptırman demek,yenilmen demektir.
her zaman başın dik olmalı,rüzgara en keskin bakışlarını fırlatabilmeli ve sana yaklaşmasını iradenle önleyebilmelisindir,başını önünde eğmemelisindir.bir kere yenilirsen,düşersen, kalkman çok zamanını alır.
uzun yolculuklara çıkman,bin bir zorlukla tırmandığın yamaçları tekrar tırmanman gerekir.
hayat da insanlar gibi nankör ve hata kaldırmıyor...
ve oturup üzülmek hiç bir şey getirmiyor.ve asıl hata,hayatın bir şeyler getirmesini beklemek.hayatın sürprizini kaçırmak...tadını bozmak...

kendi kendime hayatın tadını bozuyorum..sonradan yine,kendi kendime hayata anlam katmaya uğraşıyorum..
şebnem'in tabiriyle, umut doğurmak için,hayatla sevişiyorum...
bilmiyorum,belki de hüzün kovan kuşu'nu çağıran o adam gibi kendi etrafımda dönmeli,zamanı ve insanları unutup kendi dünyama sığınmalıyım..
ya da unutulmalı,beklenmeyen bir zamanda,beklenmeyen insan* olarak yeniden ortaya çıkmalıyım..
kabuğum sıcak..içerde kalırsam tekrar büyür ve belki tekrar yeşeririm...ve belki bir gün tekrar maviye kavuşur,düşlerime yol veririm...
her şey,çok uzak.

25 Ocak 2010 Pazartesi

suratıbüzüşesiceler

alfa nın altına bi burger king daha açılmış.
Uğur Mumcu anılıyormuş.
mango da indirim varmış..
demet akalın evlenmiş.
işçiler grevdelermiş.
işsizler ordusu büyüyormuş.
sürüngenler ordusundan n'aber?.)

10 Ocak 2010 Pazar

kebap içinde lahmacun gibi bi şey.

tükenen sensin aslında,
yalnızsın artık oyunda.
son pişmanlık fayda etmez,azrailin makamında...

gripin in bi' şarkısından 3 dize.
zamana karşı eriyen insan portresini anlatıyor. Peki yok mu zamana karşı erimeyen,daha da gençleşen, ruhu büzüşmeyip aksine taşlaşan insan türü?
bunu niye sorduğumu söyleyeyim.
mazoşistlik olarak nitelendirilmesin,acıya kötü bir şeydir diyememem daha iyi hissetttirmesinden.
hani,herhangi bir şey çok fazla üzemiyor artık. dakikalar sonrasında şarkılar yazdığımı görüyorum.
Kendini pek fazla seven mazoşist,mutlu,gergin bi' birey portresi çiziyorum şu günlerde. böyle olması da iyi aslında.gerçekleri çok az yansıtıyor,yaşadıklarıma bakılırsa çok mutlu olmamam gerekir.
sahte insanlar, 10yüzlüler çepeçevre kuşatmışken etrafımı..ben haala bi durun bi nefes alayım diyorum...
mutluyum işte,her şeye rağmen,hadi renginiz atsın! diyebiliyorum.
ama bunlardan başka, onları üzmeden,
aşkımın dediği gibi, ''öyle şeyler söyleyebilmek isterdim ki ,anlatabilmek..her kelimesi seni çeksin saklasın bi yerlerde deriiinn,,oof..'' diyebilmek de istiyorum. saklasın seni bi yerlerde, uzak dur..
ama nedense öyle derin derin laflardan uzak, yok kalsın derinlikleriniz, ben sığlarda yüzen, kumsalda elinde uçurtmasıyla dolaşan amaçsız olayım diyorum.
huzur nasıl oluyorsa öyle yani.
yoksa kaldırıp kafamı ahkam kesmeyi de biliyorum. ama ben ''huzur'' istiyorum...
saçma sapan laflara, sırf sevdiğim insanlar diye susuyorum çoğu zaman.
mutlu olsun, boşver diyorum. ama biliyorum ki kafamı bardak yapsam,yapılanları kezzap...bardak da kafam da kalmayacak ortalıkta...
Şu olay var bi' de..
çok samimi değilsin,yeni tanışıyosun, dertleşmeye ihtiyacı var, seninse kafanda lunapark gürültüsü gibi sevimli ama kafa ağrıtan olaylar dönüyor.
dinliyormuş gibi yapıyorsun,sonra yorum bekliyor.
pat diye beklemediğin bi yerden soru soruyor.apışıp kalıyosun.sonra trip atıyor.
cinlerimin üstüme üstüme geldiği,içimden sövüp dışımdan sırıtmayı başarabildiğim an işte o an.
içimden, ''bi defol,nolur bi işin falan çıksın,kafam ağrıyor benim,ayıbına da kitabına da..'' derken,
dışımdan: ''pardon,dalmışım..ehe..'' gibisinden yapmacıklaşmak zorunda kalıyorsun.
gıcık aldığım insan tipidir, yapmacık insan.
zorla istemediğim kılıklara büründürüyorlar beni.

istemediğim kılıklar derken, Sherlock Holmes'un filmi geliyor yakında.
kitaplarda tanıtılan Sherlock Holmes; sarışın,uzun boylu, mavi gözlü bi adam. filmdekiyse tıfıl,esmer bir şey.
watsonla rolleri değiştirse olacak ama,kısa-esmer bi şey daha fırıldak,daha zeki görünür, bırak asilliğini falan* demiş olmalılar. her neyse işte, filmi görmeden bi önyargı oluştu. isterse şaheser yaratsınlar.büyük ihtimal beğenmem...(sen beğenirsen dünya kurtulacak bubuş.açlık falan kalmayacak, küresel ısınma falan da olmayacak..^^)
neyse,ben mutluyum.(zoraki) (zoraki tabip kimindi?moliere:s)(bkz:összede)

şu dövmeyi sevdim


boynuma böyle bi şey istiyorum.miniği tabii.ama tırsarım büyük ihtimal...
bi ukte daha...

(başlıkla ne alaka? diyen okurların merakını dindireyim. kebap içinde lahmacun nası mide bulandırıyor,mideyi alt üst ediyor ve karmaşıksa, bu yazı da öyle bi şey oldu. tek bi konudan bahsetme gibi bi olaya giremiyorum ama ben. aynı anda o kadar çok şey geçiyor ki şu beynimden.. hangisini yakalarsam:D)

fahişe

şarkıyı çok severim,ama bu yeni klibi hiç sevmedim.. çok basit,özensiz,anlamı dürten bir şey çıkmamış ortaya... bi sarışın kız,boş bi odada şarkı söyleyen adam, e hadi temaya uysun diye şarkı sonuna eklenmiş 3-5saniyelik bi deniz kenarında dolanış falan... ''sevdim seni,ama bi şekilde, hüzün var diye gözlerinde..'' derken teoman, kızın saçlarını elleriyle kenara itecek ve kızın gerçekten hüzünlü gözleri gösterilecek, ''hep kaçarken tek kişilik dünyayı ben artık nasıl severim?'' derken,kızın ayaklarından yukarıya,gölgesiyle orantılı bi çekim yapılacak, kız uzaklaştıkça,teo'da büyüyecek; derken kız arkasını dönüp,teo'ya hüzünlü bi gülücük atıp kendini suya atacak* gibi bir şey hayal ediyordum. karşılaştığım şeyse, ucuza gelsin diye güzelim şarkıyı berbat eden ucuz bir şeydi.böyle olacağına,hiç olmasaymış... neyse,ben kendi zihnimdeki kliple idare edeyim:p

Bu Blogda Ara