Bir şiirden bir sözdeeen bir melodiden bir filmdeeen geçilip
güzelleştirmedeeen hayat yaşanmıyorrr.
Sürekli kötü hissedersem,iyi hissettiğimde alacağım
haz,normal durumdaki hazza göre çok daha fazla olacak.(marjinal fayda
evet,evet.)hayatımı yaşanmaz kılarsam,yaşanılabilen anlar mucize gibi gelecek.
Çünkü ben,mucize istiyorum.iyi hissetmek istiyorum.iyilerin
hepsini kendi tarafımda istiyorum.öylesine de bencilim.öylesine de
doyumsuz.tepedeki yeşillik için yamaçtaki çalılık gibi gelmiyor kötü ruh
hallerine meyillenmem,daha çok o çalılar çekici geliyor.mazoşizmim mutluluğu
farklı şekillerde aramaya yönlendiriyor.ama işte cümlenin gelişi öyle,yani
genelde insanların istediği şey bu,cümlenin de getirdiği gibi,'mutluluğu
aramak'.(mutluluğu aramak; nasıl da bayağı,tatsız sakız ve diğer anlamını yitirmişlikleri ifade eden öbekler.)
Ama hayır,aranılan o değil.aranılan bilinmediği için o yok
olmalar isteniyor,o yüzden yalnızlığa sürükleniliyor,o yüzden lambaların
sensörleri bizi algıladığında mutlu oluyoruz,o denli de yalnızız.
herkesin
karanlığı kendine koyu.
ama bencillik,kibir,ego falan derken o yalnızlığı
paylaşamıyor ve daha da gömülüyoruz.öylesine de seviyoruz yalnızlığı. Bu düzen
bizi düzüyor,ve biz bunu kaçınılmaz bulup zevk almaya çalışıyoruz,her
şeyden.bence biz daha fazla zevk için kaçınılmaz olduğunu düşünmek
istiyoruz.her şeyin.yalnızlığı da aynı nedenle seviyoruz.
bazen olmaz
mı,şefkatin en umulmadık anda bulunduğu? Olur..hep umulmadık anlarda olur.. biraz
içince hayat tekme tokat dalmak yerine sanki bir an durup başımızı okşar mesela.hoşumuza
gidince sevilen kedi gibi yerde debelenmeye götürürüz işi.
mutluluğu iyi hissetme hali olarak görecek olursak,kim ister
ki sürekli iyi hissetmeyi? Sıkıcılaşmaz mı,her şey gibi? (bkz: nankörlük) (her
şey falan diye genelleyeyim ki cümlenin alanı genişleyip daha fazla şey ifade
ediyormuş gibi gelsin.sonuçta sen de hep daha fazlasını istemiyor musun okur?)
bu boooşluktaaaa insaaan naaapaaaar, canı sıkılıııır aya
bakaaaar-demiyorum şarkıdaki gibi.bu boşlukta insan boşluğunu her şekilde
dolduracak birini arar.(daha zeki olduğunu düşünenler biri yerine başka bi
uğraş arar.ama herkes bir şekilde –birini- bi zaman gelir,yine arar.bunla
ilgilenmiyor olsa dahi arar.çünkü diğer insanların sürekli bunu yaptığını görüp
bunun nasıl bi şey olduğunu merak eder.)
Sonra o insanda öylesine kaybolur ki,bi başkasını sevmek
için,bi başkası için yaratıldığını düşünür.yaptığı saçma şeylere anlam vermek
için,bunun aşk nedeniyle olduğunu falan söyler.ama bu işin hikaye tarafı
tabii,önemli olan anlamlandırmaktı,yoksa saçma hareketler ve arayışlar
zincirinin adı aşk falan değildir.(kim tahmin eder ki bunu yazarken we found
love dinleniliyor olsun?)başka bi insanı hayatının merkezine koyanlar,zamanla
kendilerinden zorlama olmaksızın vazgeçtiklerini gördüklerinde çok geç
olacak,bunu da bilirler.fark ettiklerinde de,bir şeyleri değiştirmek için çok
geç olduğunu, değiştirirlerse sıfırdan başlamaları gerektiğini fark edip korkar
ve süregelene devam ederler.bu da ruhu çöplük gibi kullanmaktan
farksızdır.o çöplükler birikir de birikir,sindirilemez hale gelir.hayatı akışına bırakıp ne olacağını izlemeyi seçerler,kafaya
takmayıp zevk almaya bakarlar,kurdukları düzene ayak ve başka şeylerini uydururlar.
bi erkek için uydurma kısmı
daha kolaydır,çünkü erkekler sonuçları önemser,kadınlar aşamaları.
ama hiç fark
edilmeyen şey, insanın hiçliğe ulaşamayacığıdır,hiçlik insan için algılanamaz
bir şeydir,çünkü insan algılarıyla sınırlıdır.bu durumda –yok-luğun ne olduğunu
bilmediğinden varlığın kıymetini bilmez.dolayısıyla hayat-ın bir kere verilen
bir hediye olduğunu görmez ve düzeni,kendi tecavüzcüsünü sevmeye çalışarak bi ömrü
harcar.(we found love in a hoooopeless placeeee 8)
)
şimdi o beyin düzleştiricisi kapansın,bunu dinleyin.