14 Eylül 2010 Salı

naber?

sinirlenmemek için tv izlememek değil,gazeteye de göz atmamak gerekiyor.
Aferin,çok güzel,dünya 2.si olmuşlar Tr basket takımı.çok çalışmışlar kazanmışlar vs.
Beni ilgilendiren tarafı,başbakanın (padişahın) yaptığı şey yine.28 milyon liralık prim çeki+500er altın+Ali Ağaoğlu'ndan da her birine ev.
Belki bu cocuklar cok daha fazlasını hak etti diyeceksiniz. ama bence abartı..
daha geçenlerde,ramazanda evine ekmek götüremediği için kendini asan baba haberleri dolanıyordu...gazetedeki bu altın dağıtma para dağıtma manşetini görünce aklıma direkt o geldi.
acaba o aileye ya da benzeri ailelere de ağaoğlu inşaatın kaliteli evleri kadar olmasa da,yeni bi ev ya da evi-parayı geçtim bi iş falan verildi mi?çocuklarının bakımı üstlenildi mi?ya da o adam gibi yaşamaya devam eden komşularının yaşam şartları yükseltildi mi?
ayaklar baş olamaz diyordu ya hani padişah,ayaklarla başlar arasındaki mesafe,fark bu kadar açık olamaz. bu kadar fazla olamaz.

 Bi de şu kadın var tabii.
lady gaga, mtv video müzik ödüllerinde,çiğ etten hazırlanan kostümüyle.
             
                          








-Gaga teyzene meraba de evlat.--











                             Barış Manço da benzer şeyleri hissetmiş.''bazen durup bakarım, bu ibret kavgasına.kimi tatlı peşinde,kimininse tuzu yok..'' şurda.                                                        




6 Eylül 2010 Pazartesi

Güç

''O, başkasının düşüncelerini,kendi varlığı gibi satmaya çalışır.Onun için iyi ya da kötü sonuca bilinçle varma söz konusu değildir.''Tabu''laştırdığı kişilerin iyi ya da kötü dedikleri önemlidir.Böyle kişilerin ''orijinal'' bir çocuk oyuncağı gibi kurulmuşları azınlıkta değildir.Bir ''hacıyatmaz''a taş çıkartanları da az değildir.''
Adnan Binyazar


Kitap okumayanlardan bahsedilmiş.Okuyan bir kısım etiket severi de ne güzel özetlemiş.
mantıklı cümleler bekleyip,kılıf içinde huzru arayan insan portreleri,kişiliğini sadece başkalarının görüşlerinin altına imza atarak sergileyenleri görüyorum bu cümlelerde.


Bazen okur ya da dinleyen, konuşanın ya da yazanın söylemek istediklerini anlamak ya da anlamamak dışında, kendi anlamak istediklerini bulur orda.
Bazen buna sadece bir kelime de yeter koşul olabilir.
bilinçaltımızda yatan bir olay,bir durumu simgeler bazen kelimeler,çağrışım yapar.
kendimizi çözmek ve iyi hissedebilmek içindir zaten bu başkalarının cümlelerinde kendini arayışlar da.oysa içerde bir yerlerde saklanan cümlelere ulaşılabilindiğinde bulunur aranan.
Tanrı da Şeytan da içerdedir diyordu bir düşünür.herhangi bir cisimden,sözcükten medet ummaya gerek yok. benim izlediğim birkaç yöntem var bu ''iç yolculuğu'' sağlıklı bi şekilde,işe yarayabilecek şekilde geçirebilmek için.
tamamen kendini bırakmak var özünde.

sıfır noktasına gelmelisiniz, chopin açın dinleyin bu sırada,öncelikle uzanıp sakinleşmeniz gerek. iş telaşı-sınav telaşı-çocuk telaşı vs her türlü ''bir şeylere zorunlu hissettiren''i 5 dakikalığına defedin. uzandığınızda,gerekirse elleriniz ayaklarınız dışında,benim yaptığım gibi çenenizi de salıverin.ölü gibi,bırakın aşağı düşsün.dünyadan koptuğunuzu,zamanın hangi evresinde bulunduğunuzu unuttuğunuzu,evrende ve boşlukta salındığınızı düşünün. tamamen boşluğa kavuştuğunuzda,beklentiler-hayaller-zorunluluklar toz bulutlarına dönüşecek.
o bulutlardan yağmur-fırtına da olabilir,dağıladabilir. bu,içerde neler biriktirdiğinize bağlı. ama zamanla içerde olmaktan, kendinizle bi başınıza,sadece ''siz'' olarak ayakta kalabildiğinizi,mutlu olabildiğinizi gördüğünüzde, içinizde inanılmaz derecede büyük bir güç olduğunu fark edeceksiniz.
Şebnem Ferah da aynı şeyleri düşünmüş olamaz belki,ama kıyısından köşesinden o kadar iç yolculuk vs olaylarına rağmen ben,onun kelimelerine sığınırken buluyorum yine kendimi. bahsettiklerimiz hep bi noktada kesişiyor çünkü. o da ''güç''ten bahsediyor bi şarkısında.


Ben bir mülteciyim,kendi yüreğimden başka sığınacak yerim yok, yurdum yok.
Ben bir mülteciyim,yüreğime sığındım.Burda savaş çıksa bile,ölen yok.

Tüm hayallerin sonsuzluğa ve sona erebildiği yerdeyim.
Tüm niyetlerin bedenleri varmışcasına, görülebildiği bir yerdeyim
.
Ben bir mülteciyim,yüreğimde yaşıyorum.Esir değil,kul hiç değil.''Kendimde yaşıyorum.''
Ben bir mülteciyim,burda aslında sınır yok,kazanmak-kaybetmek yok.
Bu güçten daha büyük güç yok.


Artık eminim,her şey içimde filizlenip istersem büyüyor, bakmazsam çürüyor.
Aşil topuğum aşktı,başka yüreklerde mutlu olmadım, yaşayamadım.oysa içimde ne ok var ne de atan,ne yön ne arka ön,''ister yaşa ister sön''.






fahişe

şarkıyı çok severim,ama bu yeni klibi hiç sevmedim.. çok basit,özensiz,anlamı dürten bir şey çıkmamış ortaya... bi sarışın kız,boş bi odada şarkı söyleyen adam, e hadi temaya uysun diye şarkı sonuna eklenmiş 3-5saniyelik bi deniz kenarında dolanış falan... ''sevdim seni,ama bi şekilde, hüzün var diye gözlerinde..'' derken teoman, kızın saçlarını elleriyle kenara itecek ve kızın gerçekten hüzünlü gözleri gösterilecek, ''hep kaçarken tek kişilik dünyayı ben artık nasıl severim?'' derken,kızın ayaklarından yukarıya,gölgesiyle orantılı bi çekim yapılacak, kız uzaklaştıkça,teo'da büyüyecek; derken kız arkasını dönüp,teo'ya hüzünlü bi gülücük atıp kendini suya atacak* gibi bir şey hayal ediyordum. karşılaştığım şeyse, ucuza gelsin diye güzelim şarkıyı berbat eden ucuz bir şeydi.böyle olacağına,hiç olmasaymış... neyse,ben kendi zihnimdeki kliple idare edeyim:p

Bu Blogda Ara